COVID-19 ile Özüne Dön!

By Anastasiya Shantanova - 12:22






“Hiç kimse izlemiyormuş gibi dans et. Hiç incinmemiş gibi sev. Hiç kimse dinlemiyormuş gibi şarkı söyle. Ve Dünya cennetmiş gibi yaşa.” MARK TWAIN
Unutulmuş benlikler, ruhumuzun en derin noktasında saklanırlar. Unutmuş olduğumuz iç güdülerimiz sadece tetiklenmeyi beklerler. Unutulan hırslar, zaaflar, istekler, amaçlar... Bize kendimizi unutturan nedir? Bitmek bilmeyen ihtiyaçlarımız mı? Sefalet mi? Yalnızlık mı? Kendimizden taviz verip yaptığımız fedakarlıklar mı? Yoksa hayat dediğimiz döngünün kendisi mi?
Yaşadığımız tek düze bir hayat varsa bunun sorumlusu kimdir? Suçlanabilecek birçok faktör varken, kaçımız aslında bu tek düze hayatı yaşamak zorunda kalmış olsak bile kendi benliğimize sahip çıkmadığımızın farkına varabiliriz? Bunun farkına varmış olsak bile, kaçımız bunu itiraf edebiliriz kendimize? İtiraf edecek kadar cesursak eğer, neden içimizde tetiklenmeyi bekleyen unutulmuş benlik parçalarımızın kapılarını açmıyoruz, açamıyoruz? Kendimizi kandırıyoruz belli ki. Daha iyi bir hayat için debelenip duruyoruz. Ne mutlu istediği hayata kavuşabilene. Sırf bu daha iyi hayat için çok çalışıp ailesini, kendisini, mutlu olabilmeyi unutan insanlar var. Belki de bana karşı çıkacaksınız, çocuklarınız için en iyisini yaptınız, evet toplumda bir yeriniz var, evet hepimizin sorumlulukları var. Unutmak ne mümkün! Unutmadığımız tek şey bu belli ki. Sorumluluk, hayallerimizden vazgeçmemizi ister (!). Sorumluluk, ciddi olmayı gerektirir (!). Olur da bir gün zengin olursam, istediğimi yaparım ve mutlu olurum (!) diye düşünüp yaşamaya devam ederiz. Ya da sürekli daha fazla kazanmaya çalışırız, tükettiğimiz şeyler arttıkça kısır bir döngüye gireriz ki bu kaçınılmazdır. Peki, tüm bu savaş-barış, kaos, açlık, yaşam korkusu, sosyal statü yarışı arasında bizim değerlerimizin ve mutluluğumuzun konumu nedir?
'' Dostum, çok yoğundum.'' , '' Benim oğlum çok çalışıyor, bu yüzden fazla göremiyoruz onu ama olsun. İş bu.'', '' Küçükken babamı çok göremiyordum, tatillerde de yorgun oluyordu çünkü çok çalışıyordu. Bu yüzden onunla pek fazla bir anımmız yok.'', ''Ailem için saçımı süpürge ettim, yıllarca... Yine olsa yine ederim ama çocukluğumu yaşayamadım.Bana çocukluğumu kim geri verebilir? ''.
2019 yılının son günlerinde dünyada unuttuğumuz bir gerçek daha vardı ve bize kendisini hatırlatmayı unutmadı. COVID-19, Çin'in Wuhan adlı kentinde ortaya çıktı. Sözünü ettiğim pandemi dünyada hızla yayılırken, insanlar kafalarını gömmüş oldukları hayatlarından daha farklı bakmaya başlamışlardı olanlara. Bunun sebebi ise bir çok can kaybının yaşanmasıyla birlikte kendi hayatalarının derdine düşmeleriydi. Büyük kentlerde birbirine selam dahi vermeyen insanlar iyice birbirinden uzaklaşmışlar hatta maskeli yüzlerinin ardındaki gözlere daha şüpheci bakıyorlardı. Çünkü bu pandemi insanları seçmiyordu, hızlı bir şekilde yayılıyor ve enfekte ediyordu. Kimlerini hasta ediyor, kimilerini ise öldürüyordu. Hayat bize sonsuzmuş gibi gelir.Yarınlar asla bitmez, ölümü kabullenmek ise bize hayatın değerini kanıtlamaz. Dünyanın diğer bir ucunda hiç tanımadığımız bir insanın öldüğünü düşünmeyiz durup dururken. Ya da tanımadığımız insanların acı dolu haberlerini okurken yaşadığımız yoğun duyguların unutulmasını engellemeye dahi çalışmayız. Çünkü bu şekilde ilerliyor hayat. Unutmak kolaydır, yükü hafifletir. Dününü bu kadar çabuk unutan bir varlık ne kadar tarihini yazmayı akıl etmiş olsa da, geçmişini ne kadar iyi bilse de yaşanmış duyguları tekrar hatırlamak yeterli değildir. Belki de tarih bu yüzden tekerrür eder. O duygular yaşanmalıdır. İnsan, neden insan olduğunu unutmamalıdır.
Herkes birbirinden daha da uzaklaşırken bu süreçte, insanlar içinde unutulmuş olan güdülerini kendi kendilerine tetiklediler. Kitap okumak istediler, hayal kurmaya başladılar, aileleriyle vakit geçirdiler, özlemiş oldukları kişileri hatırladılar, istedikleri müzikleri çalıp gözlerini dinlendirdiler, spor yaptılar, dans ettiler, resim çizdiler, sadece yattılar, sevdikleri insanla birlikte bir bardak kahve içtiler, yemek yaptılar, öğrendiler. Yaşadıkları kaos dolu hayata evlerinin pencerelerinden baktılar. Sokaklar boştu. Bu pencerelerin arkasında milyonlarca, milyarlarca yaşam var. Kimi zengin, kimi fakir, kimi genç, kimi yaşlı, kimi hatsa, kimi sağlıklı, kimi inançlı, kimi inançsız... Ama herkes artık ortak bir noktada buluşmuştu. Şartlar eşitti aslında. Aç kalan da korkuyordu, karnı tok olan da. Halk, birbirini anlamaya başladı. Ben, öyle olduğunu ümit ediyorum.
Sonraki günlerde birbirine düşman gibi bakan insanlar, yardımlaşmaya başladılar. Yardım etmeyeni bile hiç tanımadıkları insanları özlemişti. Hayat normale dönsün istiyordu herkes. Ama artık normal kavramı birçok kişi için farklıydı. Aynı rutin hayatlarında daha değerli görüyorlardı kendilerini. ''Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.'' diyen de var. ''Her şey daha kötü olacak.'' diyen de. Önemli olan burada bir şey söylemekse eğer, ben diyorum ki her şey farklı olacak ama biz, insanoğlu yine burada olacağız. Yine unutacağız. Unutulmasın diye tarihe yazılacak bu günler. Belgeseller çekilecek, kitaplar basılacak, filmlere konu olacak. Bizler bir sonraki nesle anlatacağız, şanslıysak onlar da bizim torunlarımıza anlatacak. Ne yazık ki insanoğlu yine unutacak. Sonra tarih tekerrür edecek. Bu şekilde olmasa da başka bir şekilde. Bizlerse hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ama umarım ki en azından belli bir süre için hepimiz, pencerelerimizden yaşadığımız yoğun ve kimi zaman acı dolu hayata bakmayı ihmal etmiyoruzdur. Çünkü şuan pencerenizden baktığınız o boş sokaklar sizin yaşadığınız hayatın olası bir başka yansımasıdır. Siz olmadıkça, o sokaklar hep boş olacak. Siz olmadıkça mutluluk da var olmayacaktır, acı ve sorumluluklarınız da. Siz yoksanız yaşayacak bir hayatınız da yok demektir. O yüzden sizi siz yapan şeyleri unutmayın demeyeceğim, unutmanız çok doğal ve olasıdır. Ama onları kendinize hatırlatacak kadar bilinçli ve cesur olmanızı diliyorum.
Yaptığınız her fedakarlık, sizden bir parçanızı eksiltse bile önemli olan asıl mevzu size kattıklarıdır. Onları görebildiğiniz sürece yaşamaya değer bir hayatınız ve unutulamayacak kadar zengin bir benliğiniz olur. Kendine değer vermeyen, hiçbir şeye değer veremez.
COVID-19 demiştik... Halk ne kadar olumsuz etkilense de bundan şu kendi halimizde kaldığımız günlerde biraz düşünelim. Zengin insan neden zengin, fakir insan neden fakir? Mutsuz bir baba neden mutsuz? Yalnız bir kadın neden yalnız? Siz neden şuan ki durumunuzdasınız? Şuan ne hissediyorsunuz? Sizin doğrularınız nedir? Yaşadığınız dönemin doğru ve yanlışları arasında sizin yeriniz neresidir ve kendinize ait bir değer katabilecek misin? Ruhunuzu tanımaya çalışın. Kendi ruhunuzu bilirseniz, başka ruhları da anlarsınız. İşte o zaman biraz daha huzurlu olabilirsiniz.
Unutmayın, bazı olaylar sizin dışınızda gelişir. Buna baş kaldırmak ya da tam tersi boyun eğmek tercihleriniz arasında. Bazen seçim yapmamak da güzel sonuçlar doğurabilir. Mutsuz olmak için kendinize sebep üretmeyin, mutluluk için bir çok sebep varken!
Hayat zor, bu yüzden güzel.
En iyi şekilde özünüze dönmeniz ve kendinizi hayatın bu zor kısır döngüsüne kaptırsanız bile, benliğinizi unutmamanız dileğiyle.

  • Share:

You Might Also Like

0 yorum


İletişime Geç !

Ad

E-posta *

Mesaj *